Tuğ, Alem ve Hilâl: Türk-Asya Geleneğinden Osmanlı’ya

Tuğ, eski çağlardan beri Türkistan, Hindistan ve Çin gibi doğu toplumlarında askeri bir sembol olarak kullanılmıştır. Türk devletlerinde ve şark memleketlerinde tuğ, büyük bir sancağın üstünde yer alan ve boyalı at kuyruğu kıllarından yapılmış dağınık bir simgeydi. Bu askeri sembol, askerin önünde taşınır ve birlik ruhunu simgelerdi.

Tuğ’un Evrimi ve Osmanlı’ya Gönderilen Tuğ

İlk dönemlerde bu sembol “Halis” adıyla anılırken, zamanla şekli değişmiştir. At kuyruğu kıllarından yapılan kırmızı bir saç örgüsü, beyaz ve siyah kıllarla zenginleştirilmiş ve üzerine yaldızlı bir top eklenmiştir. Bu yeni şekle tuğ denmiştir. Selçuklu Sultanı Alaeddin-i Sani, Osman Gazi’ye böyle bir tuğ göndermiştir. Bu gelenek, Osmanlı döneminde devam etmiş ve yüksek rütbeli kimselere verilmiştir. Örneğin, sancak beylerine bir tuğ, beylerbeyilerine iki tuğ, vezirlere üç, sadrazama beş tuğ verilirdi. Padişahın huzurunda ise yedi tuğ bulunurdu.

Sancak: Renkler ve Şekiller

Sultan Alaeddin-i Sani’nin Osman Gazi’ye gönderdiği sancak beyaz renkteydi. Osmanlı padişahları da başlangıçta beyaz bayrak kullanmıştır. Zamanla bu bayraklar değişerek yeşil zemin üzerine beyaz hilaller, kırmızı zemin üzerine yeşil süslemeler gibi farklı şekiller almıştır. 1. Murad döneminde sancak rengi yeşile çevrilirken, Mehmed Çelebi döneminde kırmızı renk kullanılmaya başlanmıştır.

Hilâl ve Alem

Selçuklu Devleti’ne ait sancakların uç kısmında hilâl biçiminde bir alem bulunurdu. Bu gelenek Osmanlı tarafından benimsenmiş ve bağımsızlık sembolü olarak kabul edilmiştir. Osman Gazi, hilâli ilk kez kendi otağında dalgalandırmıştır. Ancak günümüzdeki Türk bayrağındaki yıldız ve hilâl düzenlemesi, Sultan Abdülmecid döneminde, Tanzimat-ı Hayriye sonrası ortaya çıkmıştır.

Türk-Asya Geleneğinin Osmanlı’ya Etkisi

Tuğ, sancak ve hilâl, sadece birer askeri sembol olmaktan öte, Türk ve İslam dünyasında birliğin, gücün ve bağımsızlığın simgeleri olmuştur. Bu semboller, Türk devlet geleneğinin sürekliliğini ve Asya’dan Osmanlı’ya uzanan derin kültürel bağlantıyı gözler önüne serer.