Sâbiî ne demek?
Arapçada sâbiî kelimesi, genellikle bir dinden çıkıp başka bir dine giren kişi anlamında kullanılır. Bu terim, İslam öncesi dönemde müşrikler tarafından, Rasulullah (s.a.s.)‘a ve ilk Müslümanlara yönelik bir tanımlama olarak da kullanılmıştır. Müşrikler, İslam’a yeni girenleri ve eski dinlerini terk edenleri sâbiî olarak isimlendirmiştir. Bu adlandırma, din değiştirenlere yönelik bir tür hakaret ya da küçümseme olarak görülmüş olabilir. Örneğin, Ebû Zer‘in İslam’a girmesinin ardından, müşrikler ona karşı “sâbiî” ifadesini kullanmışlardır. İmam Kurtubî, bu kullanımı kitap ehline dair bir terim olarak değerlendirmiş ve bu şekilde sâbiîlerin, Arapların Cahiliye döneminde İslam’a girmeyi tercih eden kişilere verdiği ad olduğunu belirtmiştir.
Sâbiîliğin Kökeni ve Diğer Yorumlar:
Başka bir görüş, sâbiî kelimesinin Ârâmice veya Süryânîce kökenli olduğunu, anlamının ise “yıkanmış” ya da “suya daldırılmış” olduğunu öne sürer. Bu, özellikle Hristiyanlıkta yer alan vaftiz ritüeliyle benzerlik taşır, çünkü sâbiîlikte de suya daldırma (vaftiz) geleneği bulunmaktadır. Bu bağlamda, sâbiîlik, eski bir dine bağlı toplulukları ifade eden bir terim olarak kullanılmıştır.
Bir diğer görüş ise sâbiînin, İslama göre yabancı bir inanç sistemiyle tanımlanabilecek bir grup olarak kabul edilmesidir. Seyyid Kutub, Bakara Suresinin 62. ayetini tefsir ederken, sâbiîlerin aslında haniflik yani tevhid dinini kabul etmiş, ilk İbrahim (a.s.)’in dinine bağlı insanlardan oluştuğunu belirtmiştir. Müşrikler, bu kişilere “atalarının dininden dönenler” anlamında sâbiî demişlerdir. Bu görüş, sâbiîlerin İslam’a geçmeden önce tevhid inancına sahip olduklarını vurgulamaktadır.
İbn Kesir’in Görüşü:
İbn Kesir, daha farklı bir görüş ortaya koyarak sâbiîlerin aslında herhangi bir dine mensup olmayan, tâbi olmayan kişiler olduğunu belirtir. Bu, sâbiîlerin Yahudi, Hristiyan, Mecusi ya da müşrik olmamakla birlikte, herhangi bir organizedin** mensubu olmayan ve din değiştiren kimseler olarak tanımlanmasına neden olur. Bu noktada, Araplar, ilk Müslümanlara karşı “sâbiî” ifadesini kullanmışlar ve onları “yeryüzündeki tüm dinlerden dışlananlar” olarak görmüşlerdir.
Sâbiîlik ve Mandeizm:
Günümüzde varlıklarını sürdüren sâbiîler, genellikle Irak’ın güneyinde, Fırat ve Dicle nehirlerinin birleşimindeki bataklık bölgelerinde yaşarlar. Bu topluluk, Mandeizm veya Mandeîlik olarak da bilinir. Mandeizm, sâbiîlik ile benzer özellikler taşır ve bazıları, Mandeizmin eski Yahudi tarikatlarından biri olduğunu öne sürer. Mandeizm, İbrânice kökenli bir terim olup, “göklerin elçisi” anlamına gelir. Sâbiîler, kendilerine Mandeîler ya da Nasuralar (kutsal öğretileri koruyanlar) olarak hitap ederler.
Sâbiîlerin Dinî İnançları ve Yaşam Tarzı:
Sâbiîler, kendi aralarında çok kapalı bir toplum oluştururlar ve yabancıları dinlerine kabul etmezler. Ayrıca, vaftiz gibi bazı özellikleriyle Hristiyanlara, diğer yönleriyle de Yahudiler ve Mecûsîlere benzerler. Eski Bâbilliler gibi yıldızlara ve putlara tapmaları da müşrik inançlarla benzerlik gösterir. Bu nedenle sâbiîlik, tek bir din olarak tanımlanmak yerine, farklı inançların birleşiminden oluşan bağımsız bir din olarak kabul edilir.
Sonuç olarak, sâbiîlik eski bir din olarak kalmış, zaman içinde azalmış ve bu dinin mensupları da Mandeîler olarak bilinen küçük bir topluluk olarak günümüzde varlıklarını sürdürmüşlerdir. Bu topluluk, Fırat ve Dicle nehirleri arasındaki bataklık bölgelerine yerleşmiş, kendilerine has inançları ve yaşam tarzlarıyla diğer topluluklardan ayrılmışlardır.
Kur’ân-ı Kerim’de Sâbiîler:
Kur’an’da Sâbiîlerle ilgili üç ayet bulunmaktadır. Bunlar Bakara 2/62, Mâide 5/69 ve Hac 22/17 ayetleridir. Bu ayetlerde Sâbiîlerin durumu, diğer inanç gruplarıyla birlikte ele alınmıştır. İşte bu ayetlerin detaylı açıklaması:
- Bakara Suresi, 2/62: Bu ayette, Sâbiîler, Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar için ortak bir ifade kullanılarak, Allah’a ve âhiret gününe iman eden ve sâlih amel işleyenler için korku ve üzüntü olmayacağı belirtilmektedir. Ayet, iman ve salih amellerin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. Buradaki ana mesaj, bir kişi geçmişteki dininden bağımsız olarak, son Peygamber’e iman eder ve doğru bir şekilde yaşarsa, dünya ve âhirette korkulacak bir şey olmadığını ifade etmektedir. Bu bağlamda, Sâbiîlerin de bu niteliklere sahip olmadıkları ifade edilir. Çünkü, bu ayet, Sâbiîlerin doğru bir şekilde iman etmediklerini ve salih ameller işlemediklerini belirtir.Ayetin anlamı: “Şüphesiz senden evvel peygamberlere iman edenler, yani Yahudilerden, Hristiyanlardan ve Sâbiîlerden Allah’a ve âhiret gününe hakkıyla iman edip sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku olmadığı gibi onlar üzülmeyeceklerdir.” (Bakara, 2/62)
- Mâide Suresi, 5/69: Bu ayet, Bakara 2/62 ile benzer bir temaya sahiptir. Burada da Sâbiîler, Yahudiler ve Hristiyanlarla birlikte, Allah’a ve âhiret gününe iman eden ve sâlih ameller işleyen kişilerin korkmayacakları ve üzülmeyecekleri belirtilmektedir. Ayette, bir kişinin imanının ve işlediği amellerin önemine vurgu yapılmakta, sadece güzel amellerin kurtuluş için yeterli olduğu ifade edilmektedir. Bu noktada, Sâbiîlerin de, bu şartları yerine getirmeyen bir grup olduğu sonucuna varılmaktadır.Ayetin anlamı: “İman edenler ile Yahûdiler, Sâbiîler ve Hristiyanlardan Allah’a ve âhiret gününe iman edip sâlih amel işleyenler üzerine asla korku yoktur; onlar üzülecek de değillerdir.” (Mâide, 5/69)
- Hac Suresi, 22/17: Bu ayet, Sâbiîlerin, Yahudiler, Hristiyanlar, Mecûsîler ve Müşriklerle birlikte, Kıyâmet gününde Allah tarafından verilecek hüküme tabii olacaklarını bildirir. Ayet, farklı inanç gruplarının Allah’ın hükmüne tabi olduğunu belirtirken, Sâbiîlerin de bu gruplardan biri olduğunu ifade eder. Bu ayet, tüm bu gruplar arasında Allah’ın her şeyi bilmesi ve hakkıyla hükmetmesi vurgusuyla son bulur. Yani, Sâbiîler de diğer inanç sahipleri gibi Kıyâmet gününe kadar Allah’ın hükmüne tabi olacaklardır.Ayetin anlamı: “Mü’min olanlar, Yahûdi olanlar, Sâbiîler, Hristiyanlar, Mecûsîler ve müşrik olanlara gelince, muhakkak ki Allah, bunlar arasında Kıyâmet gününde hükmünü verir. Çünkü Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Hac, 22/17)
Sonuç:
Bu ayetler, Sâbiîlerin durumunu açıklarken, Allah’a ve âhiret gününe iman etmenin ve sâlih ameller işlemenin önemini vurgulamaktadır. Ancak, Kur’an’daki bu ayetlerden, Sâbiîlerin doğru şekilde iman etmeyen bir zümre olduğu anlaşılmaktadır. Bu, Sâbiîlerin, Allah’a, âhiret gününe ve güzel amellere gerçekten inanmayan bir grup olarak tanımlandığına işaret etmektedir. Ayrıca, Sâbiîlerin Kıyâmet gününde Allah’ın hükmüne tabi olacakları ifade edilmektedir.