Mute Savaşı: İslam’ın İlk Bizans Cephesi
Mute, Kudüs’e yakın bir yerleşim bölgesidir. Hz. Peygamber (sav), Busra (günümüzdeki Havran) emiri tarafından gönderilen elçinin öldürülmesinin ardından, bu olaya karşılık vermek amacıyla harekete geçilmesini emretmiştir. Bu olay, Müslümanlar ile Bizans destekli Arap Hristiyanları arasında ilk büyük çatışmanın fitilini ateşlemiştir.
Hz. Peygamber, 3000 kişilik bir ordu hazırlamış ve ordunun komutanlığını Zeyd b. Hârise’ye vermiştir. Zeyd b. Hârise’nin şehit olması durumunda komutanlık sırasıyla Ca’fer b. Ebu Tâlib ve Abdullah b. Revâha’ya verilmiştir. Müslümanlara, önce düşmana İslam’ı tebliğ etmeleri ve kabul etmedikleri takdirde savaşılması talimatı verilmiştir. Ayrıca, her durumda elçiye dokunulmaması gerektiği hatırlatılmıştır.
Savaşın başladığı yer Mûte’dir. Burada karşılarında 100.000 kişilik Bizans destekli bir ordu bulmuşlardır. Müslümanlar, karşılarında büyük bir orduya rağmen savaşmaya karar verirler. Zeyd b. Hârise’nin şehit düşmesinin ardından, sancak Ca’fer b. Ebu Tâlib’e geçmiştir. Ca’fer de şehit düştükten sonra, Abdullah b. Revâha komutanlık yapmaya başlamış, fakat o da şehit olmuştur. Son olarak Halid b. Velid, komutanlık görevini devralarak savaşa devam etmiştir.
Halid b. Velid, askerlere moral vermek için stratejik manevralar yapmış ve düşmanı yanıltmak amacıyla birliklerin yerlerini değiştirmiştir. Bu taktik, düşman üzerinde büyük bir etki yaratmış ve Müslümanlar geri çekilirken, bir yandan da düşmana kayıplar verdirilmiştir. Halid b. Velid’in başarılı komutanlığı sayesinde, İslam ordusu sağ salim Medine’ye dönmeyi başarmıştır.
Hz. Peygamber, Mûte Savaşı’nı Medine’ye döndüğünde minberden anlatmış ve savaşın her aşamasını Müslümanlara aktarmıştır. Şehit olan kumandanları ve askerleri methederken, Halid b. Velid’e “Seyfullah” (Allah’ın Kılıcı) unvanını vermiştir. Halid b. Velid, savaşın zorluklarına rağmen “Mute günü dokuz kılıcım kırıldı, yalnızca Yemâni kılıcım kaldı” diyerek savaşın ne kadar çetin geçtiğini ifade etmiştir.
Ca’fer b. Ebu Tâlib’in cesareti ve yiğitliği, Mûte’de tüm orduya ilham kaynağı olmuştur. Abdullah b. Ömer, Ca’fer’in şehit düştüğünde vücudunda 50’yi aşkın kılıç ve mızrak darbesi olduğunu belirtmiştir. Bu, Ca’fer’in son ana kadar cesurca savaşarak düşmanla mücadele ettiğini gösterir. Şehit olduktan sonra “Ca’fer-i Tayyar” yani “Uçan Ca’fer” olarak anılmış, iki kolu kopmuş olmasına rağmen Cenab-ı Hak tarafından ona iki kanat verilerek bu ismin anlamı pekiştirilmiştir.
Peygamber Efendimiz, şehitlerin ardından çok üzülmüş ve gözyaşı dökmüştür. Ancak bu ağlama, sevgi ve merhamet dolu bir ağlamadır. Feryat etmektense, şehitlerin ardından duyduğu derin üzüntü ve sevgisini ifade etmiştir. Müslümanlar için bu savaş, hem büyük bir zafer hem de cesaretin timsali olmuştur.