Mürselât Suresi

Mürselât Suresi, Kur’an-ı Kerim’in 77. suresi olup, 50 ayetten oluşur ve Mekke’de inmiştir. Adını, ilk ayette geçen “mürselât” kelimesinden alır. “Mürselât”, “gönderilenler” anlamına gelir ve bu kelime, Allah tarafından gönderilen vahiyleri ve göksel melekleri simgeler. Sûre, özellikle kıyamet günü ve o günün büyük dehşetiyle ilgili uyarılar içerir.

Mürselât Suresi, ilk ayetlerden itibaren, kıyamet günüyle ilgili büyük felaketten bahseder. Gönderilen meleklerin görevlerini yerine getirirken büyük bir düzen içinde hareket ettikleri belirtilir. Ayrıca, suyun, rüzgarların, yıldızların ve diğer gök olaylarının birer işaret olduğu vurgulanarak, bunların Allah’ın kudretine ve kıyametin yaklaştığına delil olduğu anlatılır.

Sure, kıyametin kopacağı o korkunç günü tasvir eder. O gün, tüm evrenin sarsılacağı, dağların yerle bir olacağı, yıldızların düşeceği ve her şeyin büyük bir felakete uğrayacağı anlatılır. Kıyamet günü, insanların yaptığı amellerin karşılığını bulacağı, her bireyin sadece kendi yaptıklarından sorumlu olacağı bir gündür. İyi amelleri olanlar cennete, kötü amelleri olanlar ise cehenneme gidecektir. Bu uyarılar, insanları dünyada daha dikkatli ve sorumlu bir yaşam sürmeye teşvik eder.

Mürselât Suresi, aynı zamanda inkârcılara yönelik ağır uyarılar içerir. Peygamberlere karşı çıkan ve Allah’ın uyarılarını reddedenler, kıyamet günü karşılarına çıkacak olan büyük azapla yüzleşeceklerdir. Bu, Allah’ın adaletinin bir gereği olarak, her kişinin işlediği amellere göre ödüllendirileceği veya cezalandırılacağı gerçeğini vurgular.

Sonuç olarak, Mürselât Suresi, kıyamet gününün dehşetini ve o günde Allah’ın adaletinin tecelli edeceğini anlatan bir sure olarak dikkat çeker. Allah’ın her türlü yaratığı, melekleri, yıldızları, rüzgarları ve diğer doğal olayları, O’nun kudretinin delilleri olarak sunulur. İnsanlar, bu sureyle birlikte, ahiret hayatına yönelik sorumluluklarını hatırlatılır ve doğru yolda yaşamaları gerektiği öğütlenir.

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah’ın adıyla.

  1. Yemin olsun, (iyiliklerle) birbiri peşinden gönderilenlere;
  2. Şiddetle eserek (zararlıları) savurup atanlara;
  3. (Hakikat ve hayırları) yaydıkça yayanlara;
  4. (Hak ile batılı) birbirinden iyice ayıranlara;
  5. Öğüt telkin edenlere;
  6. (Allah’a yönelenleri) arıtmak, (kötüleri) sakındırmak için.
  7. Bilin ki size vadolunan şey gerçekleşecek!
  8. Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman,
  9. Gökkubbe yarıldığı zaman,
  10. Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman ,
  11. Peygamberlerin (ümmetleri hakkında şahitlik) vakti tayin edildiği zaman (artık kıyamet kopmuştur).
  12. (Bu alâmetler) hangi vakte ertelenmiştir?
  13. Ayırım gününe.
  14. (Resûlüm!) Ayırım gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin!
  15. O gün (Peygamber’i ve ahireti) yalan sayanların vay haline!
  16. Biz, (bunlar gibi inkârcı olan) öncekileri helâk etmedik mi?
  17. Sonra arkadakileri de onların ardına takacağız.
  18. İşte biz suçlulara böyle yaparız!
  19. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!
  20. (Ey insanlar!) Biz sizi dayanıksız bir sudan yaratmadık mı?
  21. İşte o suyu, sağlam bir yere yerleştirdik.
  22. Belli bir süreye kadar.
  23. Biz buna güç yetirmişizdir. Ve bizim gücümüz ne büyüktür!
  24. O gün (hakikatleri) yalan sayanların vayhaline!
  25. Biz, yeryüzünü toplanma yeri yapmadık mı?
  26. Dirilere ve ölülere .
  27. Yeryüzünde haşmetli dağlar yarattık, sizlere tatlı sular içirdik..
  28. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!
  29. (İnkârcılara o gün şöyle denilir:) yalan sayageldiğiniz azaba doğru gidin!
  30. Üç kola ayrılmış,bir gölgeğe gidin.
  31. Ki ne gölgelendiren ne de alevden koruyandır.
  32. O, saray gibi kocaman kıvılcım saçar.
  33. Her bir kıvılcım, sanki birer sarı deve gibidir.
  34. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!
  35. Bu, (kâfirlerin) konuşamayacağı bir gündür.
  36. Onlara izin de verilmez ki (sözde) mazeretlerini beyan etsinler.
  37. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!
  38. (O zaman şöyle denir:) Bu, ayırım günüdür. Sizi ve sizden öncekileri bir araya getirdik.
  39. (Azaptan kurtulmanız için) bir hileniz varsa, gösterin bana hilenizi!
  40. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!
  41. Şüphesiz (o gün) takvâ sahipleri, gölgeliklerde ve pınar başlarında,
  42. Canlarının çektiği çeşit çeşit meyveler arasındadırlar.
  43. (Kendilerine:) “İşlediklerinizin karşılığı olarak şimdi âfiyetle yeyin için” (denir).
  44. İşte, biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.
  45. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!
  46. (Ey inkârcılar!) Yeyiniz, (dünyadan) faydalanınız biraz! Gerçek şu ki, sizler suçlusunuz!
  47. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!
  48. Onlar, kendilerine: “Allah’ın huzurunda eğilin!” denildiği vakit eğilmezler:
  49. O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline!
  50. Onlar artık bundan (Kur’an’dan) sonra hangi söze inanacaklar.