I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Hayatı

II. Kılıç Arslan’ın vefatının ardından küçük oğlu ve veliahtı Gıyaseddin Keyhüsrev, Selçuklu tahtına geçti. Annesi Bizans İmparatorluğu’nun imparator ailesinden bir kadındı. Kılıç Arslan, ülkeyi paylaştırırken onu Uluborlu’ya melik olarak atamıştı. Babasının ölümünü bir süre gizleyen Gıyaseddin, ardından sultanlık ilan etti. Kardeşleri, onu sultan olarak kabul etmeyip saltanat hukukuna aykırı hareket etmeye cesaret edemeyerek melik unvanlarıyla yetinmek zorunda kaldılar. Gıyaseddin, en büyük rakibi Kutbeddin Melikşah’ın ölümünün ardından rahat bir nefes aldı. Ankara Meliki Muhyiddin Mesud ve Tokat Meliki Rükneddin Süleyman Şah’ın fetihleriyle meşgul olmaları sayesinde Konya’da Selçuklu tahtını sağlam bir şekilde tutmayı başardı. Hatta Menderes Vadisi’ne kadar fetihlerde bulunarak çok sayıda esir ve ganimet topladı. Esirleri Akşehir’e göndererek onları köylere yerleştirdi, tohumluk dağıttı ve beş yıl boyunca vergiden muaf tutarak onlara büyük kolaylıklar sağladı. Bizans İmparatoru ile barış yapıldığında, esirler diledikleri yerlere gidebileceklerini öğrendiler, ancak çoğu Türkler arasında yaşamayı tercih etti.

Rükneddin Süleyman Şah, Selçuklu tahtını ele geçirme amacında, Ankara Meliki Mesud’un bazı topraklarını alarak onu kendine bağladı. Daha sonra diğer kardeşlerini de hâkimiyeti altına alarak Konya’ya yürüdü. Gıyaseddin Keyhüsrev, karşı koyamayacağını anlayarak 1196’da tahtını kaybetmek zorunda kaldı ve Konya’yı Rükneddin Süleyman Şah’a terk etti.

Gıyaseddin, Konya’dan sonra uzun bir sürgün hayatına adım attı. Konya’dan Suriye’ye (Sis/Kozan) giderek Ermeni Kralı Leon tarafından büyük bir kabul gördü. Elbistan’a hareket ederek orada da benzer bir muameleyle karşılandı. Ardından Malatya’ya gitmiş, burada da kardeşi tarafından sıcak bir karşılama almıştı. Halep’e geçerek, Diyarbekir ve Ahlat üzerinden Karadeniz kıyısına ulaşmış, İstanbul’a bir gemiyle yolculuk etmişti. İstanbul’da Bizans İmparatoru tarafından karşılandı ve kendisine 10 bin altınlık bir tahsisat ayrıldı. İstanbul’da, Mavrazomes adında bir Rum kızıyla evlenmiş, Latinlerin 1204’te İstanbul’u işgaline kadar burada yaşamıştı.

Süleyman Şah’ın ölümünün ardından Gıyaseddin’in eski emîrlerinden bazıları onu tekrar tahta çıkarmak için harekete geçtiler. Bu çabalar sonucunda, Danışmendlilerin yıkılmasından sonra Anadolu Selçuklu Devleti’nin hizmetine giren bazı emîrler ve komutanlar, Gıyaseddin’i tahta çıkarmak için birlik oldular. Bu girişimler sonunda Gıyaseddin, 1205 yılında Konya’ya geri dönerek tahta çıktı. Sultanlık görevini devraldıktan sonra, Sam’da eğitim aldığı hocası Mecdeddin İshak’ı Konya’ya davet etti. Mecdeddin büyük bir törenle karşılandı ve ardından Gıyaseddin’in oğlu Izzeddin Keykâvus’a hocalık yapması için görevlendirildi. Sultan, oğlu Alaeddin Keykubad’ı Tokat’a, Celaleddin Keyferidûn’u ise Koyluhisar’a melik olarak tayin etti. Ancak artık meliklere bağımsız hareket etme yetkisi tanımadı.

Gıyaseddin, Selçuklu tahtını yeniden ele geçirdiğinde, ülkede önemli bir huzur ortamı sağlamıştı. Gerek iç politikada, gerekse dış politikada etkin bir yönetim sergileyerek Selçuklu Devleti’nin topraklarını genişletmeyi ve ticaret yollarını güvence altına almayı başardı. İstanbul’un Latinler tarafından işgali ve Komnenosların Karadeniz kıyılarını kendi hakimiyetleri altına alma arzusu nedeniyle, transit ticaret yollarının güvenliği tehdit altındaydı. Sultan, Komnenosları mağlup ederek ticaret yollarındaki güvenliği sağladı. Ayrıca, Antalya’ya sefer düzenleyerek bu şehri fethetti. Antalya’nın alınması, Selçuklular için büyük bir iktisadi ve stratejik kazanım oldu.

Süleyman Şah’ın ölümünden sonra, Ermeniler Elbistan’a kadar gelerek çok sayıda esir ve ganimetle geri döndüler. Gıyaseddin, Ermenilere karşı harekete geçerek Maraş’ı fethetti ve Ermeni topraklarına girdi. Bazı şehirleri zapt etti ve Ermeni Krallığı ile bir antlaşma imzalayarak onlara bağlılıklarını kabul etti. Aynı dönemde, İznik İmparatoru ile yaşadığı gerginlikler, Selçuklu ve Bizans arasındaki ilişkileri daha da gerdi. Sultan, İznik İmparatoru’na bir ültimatom göndererek, İznik’i Bizans İmparatoru Alexis’e teslim etmesini istedi. Bu talep reddedilince, Sultan, İznik üzerine harekete geçti ve Laskaris’in oğlu ve Bizans kuvvetlerini ağır kayıplara uğrattı.

Ancak Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev, Bizans’a karşı zafer kazanmışken, beklenmedik bir şekilde bir Frank askerinin saldırısına uğrayarak şehit oldu. Sultan’ın ölümünün ardından Selçuklu ordusu dağılmaya başladı. Cenazesi, Konya’ya getirilip Kümbedhane’ye defnedildi.

Gıyaseddin Keyhüsrev, cesur ve uzun boylu bir hükümdardı. Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutar, Divan-ı Mezalim’e bizzat başkanlık eder, halkın şikayetlerini dinlerdi. Eğitimli ve dindar bir hükümdar olarak, Selçuklu Devleti’nin sosyal ve kültürel gelişimine büyük katkı sağladı. Kayseri’deki Sifaiyye ve Giyasiyye hastanelerinin kurulmasına öncülük etti. Ayrıca, Kayseri’deki Ulu Camii’nin tamirini de üstlendi.

Bir yanıt yazın 0

Your email address will not be published. Required fields are marked *