Hâşimîler

Peygamberimizin dedesi Abdülmenaf’ın oğlu Hâşim’in soyundan gelenler, Hâşimîler olarak bilinir.

Hâsim, ticaretle uğraşan zengin ve cömert bir şahsiyetti. Asıl adı Amr’dır. Bir yıl kıtlık yaşandığında, Filistin’e gidip oradan un alıp Mekke’ye getirmiş, ekmek yaptırarak, kestirdiği hayvanların et suyuyla ekmek dağıtıp, halkı doyurmuştur. Bu yüzden Araplar ona, “ekmek kıran” anlamına gelen Hâsim adını vermiştir. (Ebu Ca‘fer Muhammed b. Cerîr et-Taberî, “Tarîhü’r-Rusül ve’l-Mülûk”, III, 1088; İbn Hişam, “es-Sîretil-Nebeviyye”, I, 107).

Taberî’ye göre, Hâsim, Romalılar ve Gassân hükümdarlarıyla yaptığı ilişkiler sayesinde Kureyş’e dokunulmazlık hakkı sağlamış ve yazın yapılan Suriye seferleri ile kışın Yemen seferlerini düzenlemiş, bu da zamanla bir gelenek halini almıştır. Yine Taberî’nin rivayetlerine göre, Hâsim bir sefere çıktığında Medine’ye uğramış, Amr b. Zeyd’e misafir olmuş ve Amr’ın kızı Selma’yı görüp onunla evlenmek istemiştir. Amr, kızının kendi yanında doğum yapmasını şart koşmuş, Hâsim bu şartı kabul ederek Suriye’ye gitmiş ve dönüşünde Selma ile evlenmiştir. Hâsim, Selma’yı alarak Medine’ye getirip, babasının evinde ona doğum yaptırmış, sonrasında tekrar Suriye’ye dönmüştür.

Hâsim’in dört oğlu ve beş kızı vardı. Soyu, oğlu Abdulmuttalib’ten devam etmiş ve ondan sonra gelenlere “Hâsimîler” denilmiştir. Hâsim’in başka erkek çocuklarının soyları devam etmemiştir (Taberî, a.g.e., III, 1082).

Hasîmîler, Kureyş kabilesinin bir koludur ve Peygamberimiz de bu soydandır. Hasîmîler, İslamiyet’ten önce Mekke ve Kureyş’in yöneticisiydi. Kâbe bekçiliği ve hac işlerinin düzenlenmesi gibi önemli görevler de bu aileye aitti.

Hasîmîler ile Kureyş’in bir diğer kolu olan Emevîler arasında tarih boyunca bir çekişme olmuştur. Rivayete göre, Hâsim ve kardeşi Abdu Şems ikiz doğmuş, ancak birinin parmağı diğerinin alnına yapışık olarak dünyaya gelmiş ve bundan dolayı ileride bu iki kardeş arasında bir kan dökülmesi olacağı öngörülmüştür (Taberî, a.g.e., III, 1089).

İslamiyet’ten sonra bu çekişme bir süre azalmış olsa da, Hz. Ali’nin halife seçilmesinden sonra yeniden şiddetlenmiştir. Emevîler, Muaviye’nin yönetiminde güçlü bir hale gelmiş, Hz. Ali’ye karşı isyan etmiş ve yapılan savaşlarda galip gelmişlerdir. Emevîler, halifeliği bir saltanat olarak babadan oğula devretmeye başlamışlardır. Ancak bu durum uzun sürmemiştir. Emevîler, halkın direnmesine karşı koyamamış, Hz. Ali’nin oğlu Hasan zehirlenerek öldürülmüş, oğlu Hüseyin ise Kerbelâ’da şehit edilmiştir. Nihayetinde Abbâsîler, Emevîleri ortadan kaldırmış ve iktidarı ele geçirmiştir. Abbâsîler, Hâsimîlerin soyundan gelenlerdir. Emevîlerin son hükümdarı Mervan el-Himer de öldürülerek bu hanedanlık sona ermiştir (132/750).

Abbâsîler, Ebu’l-Abbâs es-Saffah ile iktidara gelmiş ve bu saltanat, 1258’de Mogolların saldırısı sonucu son bulmuştur.

Abbâsîler, bu tarihten I. Dünya Savaşı’na kadar, sembolik bir güç olan Mekke Şerifliği gibi görevler dışında büyük bir siyasi rol oynamamışlardır. Mekke Şerifi Hüseyin b. Ali, 1916’da İngilizlerle işbirliği yaparak I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’ya karşı isyan etmiş ve Osmanlılar yenilerek Arap topraklarından çekilince, kendisini Hicaz Kralı ilan etmiştir.

Daha sonra, Necid Prensi (Suudi Arabistan’ın kurucusu) Abdülaziz b. Suud, Hüseyin’i Hicaz’dan çıkarmış ve Hüseyin’in oğlu Faysal’ı Irak’a, Abdullah’ı da Ürdün’e kral yapmıştır. Abdullah, Filistin’in bölünmesi ile ilgili İsrail ile yaptığı anlaşmalar nedeniyle bir Filistinli genç tarafından öldürülmüştür. Hâsimî iktidarı Irak’ta, 1958 yılına kadar devam etmiştir. 14 Temmuz 1958’de, Irak Kralı II. Faysal ve birçok aile üyesi öldürülmüş, yapılan askerî darbe ile Hâsimîlerin iktidarı son bulmuştur.

Ancak günümüzde Ürdün Kralı Hüseyin, kendisinin Hâsimî soyuna mensup olduğunu iddia etmektedir.

Bir yanıt yazın 0

Your email address will not be published. Required fields are marked *