Hâkka Suresi
Hâkka Suresi, Kur’an-ı Kerim’in 69. suresi olup, 52 ayetten oluşur ve Mekke’de inmiştir. Adını, ilk ayette geçen ve “kesin olan, meydana gelmesi kaçınılmaz” anlamına gelen “hâkka” kelimesinden alır. Sure, kıyamet günü ile ilgili güçlü betimlemeler yapar ve insanların o günde karşılaşacakları büyük felaketi, cezayı ve ödülleri anlatır.
Hâkka Suresi, özellikle kıyamet gününün dehşetini, insanların bu günü nasıl karşılayacaklarını ve o günkü büyük felaketi çok canlı bir şekilde tasvir eder. İlk ayetlerde, kıyametin kesin olarak gerçekleşeceği vurgulanır ve ardından kıyamet günü insanların karşılaşacakları durumlar ayrıntılı olarak anlatılır. O gün, dünya hayatında hiçbir şeyin kalıcı olmadığı, her şeyin sonsuz bir yok oluşla sona ereceği hatırlatılır.
Surede, kıyamet öncesinde ve sonrasında başlarına gelecek olan olaylar üzerinden, geçmiş kavimlerin nasıl helak oldukları ve inkârın bedelinin ne kadar ağır olduğu anlatılır. Özellikle Âd, Semûd ve Firavun kavimlerinin örnekleri verilerek, Allah’a karşı gelmenin ve O’nun emirlerine uymamanın sonuçları gösterilir. Bu kavimlerin helakı, inkârın ve isyanın doğurduğu felaketi simgeler.
Ayrıca, Hâkka Suresi’nde, müminlerin ve inkarcıların karşılaştığı farklı durumlar, kıyamet günü yaşanacak olan ödüller ve cezalar ile ilgili olarak, insanlar uyarılır. İman edenlerin o günde kurtuluşa erecekleri ve büyük mükafatlarla ödüllendirilecekleri belirtilirken, inkâr edenlerin ise sonsuz bir azapla karşılaşacakları anlatılır.
Sonuç olarak, Hâkka Suresi, insanları kıyamet günü hakkında ciddi şekilde düşünmeye, ahlaki sorumluluklarını hatırlamaya ve Allah’a karşı sorumlu davranmaya teşvik eder. Aynı zamanda, Allah’ın adaletinin ve kudretinin bir hatırlatması olarak, ahirete inananlar için büyük bir uyarı ve öğüttür.
Rahmân ve Rahîm (olan) Allah’ın adıyla.
- Gerçekleşecek olan;
- (Evet) nedir o gerçekleşecek olan?
- Gerçekleşecek olanın (kıyametin) ne olduğunu sen nereden bileceksin?
- Semûd ve Ad kavimleri, kapılarını çalacak felâketi (kıyameti) yalan saymışlardı.
- Semûd’a gelince: Onlar pek zorlu (bir sarsıntı) ile helâk edildiler.
- Ad kavmi ise, uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile mahvedildiler.
- Allah onu, ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.
- Şimdi onlardan arda kalan bir şey görüyor musun?
- Firavun, ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler halkı (Lût kavmi) hep o günahı (şirki) işlediler.
- Böylece Rablerinin peygamberlerine karşı geldiler, O da onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi.
- Şüphesiz, su bastığı vakit sizi gemide biz taşıdık;
- Onu sizin için bir ibret ve öğüt yapalım ve belleyici kulaklar onu bellesin diye.
- Artık Sûr’a bir tek defa üflendiği,
- Yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine tek çarpışla çarpılıp darmadağın edildiği zaman,
- işte o gün olacak olur (kıyamet kopar).
- Gök de yarılır ve artık o gün o, çökmeye yüz tutar.
- Melekler onun (göğün) etrafındadır. O gün Rabbinin arşını, bunların da üstünde sekiz (melek) yüklenir.
- (Ey insanlar! ) O gün (hesap için) huzura alınırsınız; size ait hiçbir sır gizli kalmaz.
- Kitabı sağ tarafından verilen:” Alın, kitabımı okuyun” der.
- ” Doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum.”
- Artık o, hoşnut kalacağı bir hayat içindedir,
- Yüce bir cennette,
- Meyveleri sarkmış halde.
- (Onlara denir ki:) Geçmiş günlerde işlediklerinize (iyi amellerinize) karşılık, âfiyetle yeyin, için.
- Kitabı sol tarafından verilene gelince,der ki:” Keşke, bana kitabım verilmeseydi!”
- “Şu hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!”
- Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi!
- Malım bana hiç fayda sağlamadı;
- Saltanatım da benden (koptu), yok olup gitti.
- Onu yakalayın da, (ellerini boynuna) bağlayın;
- Sonra alevli ateşe atın onu!
- Sonra da onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde oraya sokun!
- Çünkü o, ulu Allah’a iman etmezdi,
- Yoksulu doyurmaya teşvik etmezdi.
- Bu sebeple, bugün burada onun candan bir dostu yoktur.
- İrinden başka yiyecek de yoktur.
- Onu (bile bile )hata işleyenlerden başkası yemez.
- Görebildikleriniz üzerine yemin ederim,
- Ve göremediklerinize ki,
- Hiç şüphesiz o (Kur’an), çok şerefli bir elçinin sözüdür.
- Ve o, bir şair sözü değildir. Ne de az iman ediyorsunuz!
- Bir kâhin sözü de değildir (o). Ne de az düşünüyorsunuz!
- (O), âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.
- Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı,
- Elbette onu kıskıvrak yakalardık.
- Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık).
- Hiçbiriniz buna mâni de olamazdınız.
- Doğrusu o (Kur’an), takvâ sahipleri için bir öğüttür.
- İçinizde (onu) yalan sayanlar bulunduğunu şüphesiz bilmekteyiz.
- Muhakkak o, kâfirler için bir iç yarasıdır.
- Ve o, gerçekten kat’î bilginin ta kendisidir.
- O halde, ulu Rabbinin adını yüceltip noksanlıklardan tenzih et.