Me’âric Suresi
Me’âric Suresi, Kur’an-ı Kerim’in 70. suresi olup, 44 ayetten oluşur ve Mekke’de inmiştir. Adını, ilk ayette geçen “me’âric” kelimesinden alır; bu kelime, “yükselme yolları” veya “yüksek dereceler” anlamına gelir. Sure, özellikle ahiret hayatı, insanın karşılaştığı zorluklar ve kıyamet günü yaşanacak olaylarla ilgilidir.
Me’âric Suresi, insanın dünya hayatındaki sınavını ve ahiret hayatında karşılaşacağı durumları anlatan bir suredir. İlk ayetlerde, insanların hızla geçip giden ömürleri ve dünya hayatındaki sıkıntılarına dikkat çekilir. İnsanlar, zorluklar ve sıkıntılarla dolu bir hayat sürerken, kıyamet günü karşılaşacakları büyük felaketi de unutmamalıdırlar. Bu sure, özellikle kıyamet günü hakkında ciddi uyarılarda bulunur. Kıyamet günü, insanların karşılaştıkları azap ve ödüller, Allah’ın adaletine göre şekillenecektir.
Surede, ahiret hayatında insanların karşılaştıkları büyük korku ve dehşet, Tanrı’nın yüceliği ve kudretiyle anlatılır. Kıyamet gününde yaşanacak olan olaylar ve insanların bu olaylar karşısındaki tutumları üzerinde durulur. İnkarcıların o günde büyük bir azapla karşılaşacakları, iman edenlerin ise Rabb’lerinden mükafat alacakları açıklanır.
Me’âric Suresi, ayrıca Allah’a ve ahirete inanan müminlerin, sabırlı olmalarını, dünyadaki zorluklara karşı dirençli kalmalarını ve her durumda doğru yolda ilerlemelerini öğütler. Bu sure, kıyamet günü ve sonrası için insanları hazırlıklı olmaya ve Allah’ın emirlerine uymaya çağırır.
Sonuç olarak, Me’âric Suresi, insanları ahiret hayatını düşünmeye ve dünyadaki her türlü zorluk karşısında sabırlı ve dirayetli olmaya teşvik eder. Kıyamet günü, insanların yaşamlarındaki gerçek sınavdır ve bu sure, o büyük günde karşılaşacakları olayları ve Allah’a olan sorumluluklarını hatırlatarak, iman ve ahlaklı bir yaşam sürmenin önemini vurgular.
Rahmân ve Rahîm (olan) Allah’ın adıyla.
- Bir soran inecek azabı sordu:
- 2.İnkârcılar için;ki onu savacak yoktur,
- Yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından.
- Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.
- (Resûlüm!) Şimdi sen güzelce sabret.
- Doğrusu onlar, o azabı (ihtimalden) uzak görüyorlar.
- Biz ise onu yakın görmekteyiz.
- O gün gökyüzü, erimiş maden gibi olur.
- Dağlar da atılmış yüne döner.
- Dost, dostu sormaz.
- Birbirlerine gösterilirler (fakat herkes kendi derdindedir). Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından (kurtuluş için), oğullarını,
- Karısını ve kardeşini,
- Kendisini koruyup barındıran tüm ailesini
- Ve yeryüzünde kim varsa hepsini fidye olarak versin de, tek kendini kurtarsın.
- Fakat ne mümkün! Bilinmeli ki, o (cehennem) alevlenen bir ateştir.
- Derileri kavurup soyar.
- Yüz çevirip geri döneni, (kendine) çağırır!
- (Servet) toplayıp yığan kimseyi!.
- Gerçekten insan, pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır.
- Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır, feryat eder.
- Ona imkân verildiğinde ise pinti kesilir.
- Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar,
- Ki, onlar namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler;).
- Mallarında, belli bir hak vardır,
- Sâile ve mahrûma(vermek için).
- Ceza (ve hesap) gününün doğruluğuna inananlar;
- Rab’lerinin azabından korkanlar,
- Ki Rab’lerinin azabı(na karşı) emin olunamaz;
- Irzlarını koruyanlar
- Ancak eşlerine ve cariyelerine karşı müstesna; çünkü onlar kınanmaz;
- Bundan öteye (geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların ta kendileridir,
- Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler;
- Şahitliklerini (dosdoğru) yapanlar;
- Namazlarını koruyanlar;
- İşte bunlar, cennetlerde ağırlanırlar.
- (Resûlüm!) O kâfirlere ne oluyor ki, sana doğru koşuyorlar?
- Bölük bölük sağından ve solundan(gelip etrafını sarıyorlar)
- Onlardan her biri nimet cennetine sokulacağını mı umuyor?
- Hayır (hiç ummasınlar!) Şüphesiz biz onları, kendilerinin de bildikleri şeyden yarattık (fakat ibret almadılar, imana gelmediler).
- Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim ki, bizim gücümüz yeter:
- Şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter ve kimse bizim önümüze geçemez.
- Ama sen onları (şimdilik) bırak da, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya dek dalsınlar, oynayadursunlar.
- O gün onlar, sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi, kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar.
- Gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde.İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür!