Yahudi Tasavvufu nedir?

Antik çağda, Ortadoğu’nun büyük uygarlıkları, Sümer, Akad, Hitit, Asur, Babil, Mısır, Fenike, Urartu, Arami, Keldani, İbrani ve Arap toplumlarının iç içe geçerek şekillendiği bir bölgeyi temsil etmektedir.

M.Ö. 3000 civarlarında, Sami kökenli Akadlar, Mezopotamya’nın güneyine yerleşmiş ve Sümerler ile komşu olmuşlardır. Aynı dönemde Filistin’de de yine Sami kökenli Kenani ve Fenikeli boyları yaşamaktaydılar.

Bir kavim göçü sonucu, Amoriler kuzeye yönelerek Babil’deki Hammurabi soyunu oluşturmuşlardır. Sonrasında bu Amorilerden Arami boyları türemiştir.

Ortadoğu’nun antik dillerinde, Tanrı için kullanılan terimler, daha sonra Semitik dinlerde Tanrı’nın yerleşik adı haline gelmiştir:

  • Akadca: “İLU”
  • Kenanca: “İL”
  • İbranice: “EL” (genişletilmiş biçimi: “ELOHİM”)
  • Aramice: “EL” ve “ELAH”
  • Güney Arabistan dili: “İL” ve “İLAH”
  • Süryanice: “ALOHO” ve “ALOHA”

Babil’in tanrısı ise “BAAL” olarak anılmaktadır.

Daha sonra Semavi dinler içinde yer alan “MELEK” kavramı da, Ammonitler’de “MİLKOM”, Sur’da “MELK-KART”, Süryaniler ve İbranilerde “MOLEK” ve “MOLEKE”, Araplarda ise “MELEK” olarak kullanılmaktadır.

İbraniler de tıpkı Babilliler, Asurlular, Fenikeliler ve Araplar gibi Sami kökenlidir. Göçebe yaşam sürerken, onlara “HABİRİ” veya “İBRİ” (gezgin) denirdi.

Eski Ahit’te (Tevrat), İbrahim Peygamber “İBRANİ” olarak tanımlanır. Tanrı, İbrahim’in adını “İSRAEL” olarak değiştirerek, soyundan gelenlere “Beni-İsrail” (İsrail oğulları) demiştir. Yakub’un dördüncü oğlu Yehuda’dan gelenlere ise “YEHUDİ” ya da “YAHUDİ” denmiştir. Bu ayrım, İbranilerin tarihte iki ayrı devlet kurmalarına yol açmıştır.

Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam, üç büyük Semitik din olarak İbrahim Peygamber’e dayanmaktadır. Başka bir deyişle, bu üç din de İbrahim’e aittir. İbrahim Peygamber’in Tora’da (Tevrat) özlü bir tanıtımı yer alır: “İşte ahdim seninledir, ve birçok milletlerin babası olacaksın; adın Abram değil, İbrahim olacak.” – Tekvin: 17; 5

İbrahim’in ismi, “ABA-RA-HİM” olarak çözülür:

  • ABA: Baba
  • RA: Nur
  • HİM: Halk Böylece, “ABARAHİM” kelimesi, “Halkın Nur Babası” anlamına gelir.

Bu isim değişikliği, Tevrat’tan itibaren bir gelenek haline gelmiş ve İbrahim Peygamber’den sonra Yakub Peygamber’e de uygulanmıştır: “Artık sana Yakub değil, İsrail denilecek.” – Tevrat: 32; 28

Yakub’un adı “İSRAİL” (İS-RA-İL) olarak değiştirilmiştir. Buradaki anlam ise şu şekildedir:

  • İS: Zeka-Ruh
  • RA: Nur
  • İL: Tanrı Bu da “İlahi Nurun Ruhunun Zekası” olarak yorumlanabilir.

Eski Mısır’daki Hermes öğretisinde olduğu gibi, batini (esoterik) bir adı almak, tüm inisiye olanlar için bir gelenek haline gelmiştir.

Musa Peygamber, İbrani halkını Mısır’dan çıkarıp Kenan diyarına doğru yol alırken, sıkça “Tabernacle”da (Toplanma Çadırı) Mısır’daki tapınaklarda yapılan esoterik ve ritüelik çalışmalara katılmıştır. Bu çalışmalar, yalnızca inisiye olmuş Kohen’ler (kahinler) tarafından gerçekleştirilirdi. Toplanma çadırının etrafında ise Levili’ler (hizmetliler) bulunuyordu ve Levili’lerin başında Musa Peygamber’in manevi kardeşi Aaron (Harun) yer almaktadır.

Hermetik öğretinin özü, Mısır’dan çıkıp ilk kez dışarıya taşınmış ve Tanrı’nın birliği üzerine bir anlayış geliştirilmiştir. Tevrat’ta (Çıkış: 3;14) belirtilen Tanrı’nın adı “EHYEH ASHER EHYEH” olarak geçer, bu da “Ben Olan Ben” anlamına gelir. Bu kavram, felsefenin temel kavramlarından birini oluşturmuş ve Tanrı’nın tasvirinin yapılmasının imkansız olduğunu belirtmiştir.

Musa Peygamber, Tanrı’nın adının telaffuz edilmesini yasaklamış ve bu adı yalnızca yılda bir kez “çadır” içinde telaffuz etme hakkı verilmiştir. Bu çadır daha sonra Süleyman Peygamber tarafından görkemli bir yapıya dönüştürülmüş ve simgesellik korunarak yapılmıştır. Süleyman Peygamberin tapınağında, Mısır Piramitlerinden sonra en büyük yapı inşa edilmiştir.

Süleyman (Şelomo) barış adamı olarak tanınırken, Ezoterik ismi “Salamon” olarak geçer. Bu isim, “SAL-AM-ON” biçiminde çözülür ve “Amon-Emini” yani “Kozmik Sevgi Emini” anlamına gelir.

Daha sonra Yahudi mistik öğretisi olan Kabbala, “Zohar” adı altında Süleyman’ın Mabedi’nde şekillenmiştir. Zohar, “Nur” anlamına gelir ve mistik tefekkür yoluyla “nur”a ulaşmak, varlık birliğini deneyimlemek olarak öğretilir. Kabbala, öğretiyi içselleştirmek ve kabul etmek anlamına gelir.

Kabbala’da harfler sayılarla eşleştirilir ve Tanrı isimlerinin harfleri belirli matematiksel kurallar ile değiştirilerek yeni anlamlar türetilir.

Kabbala’nın üç temel kavramı vardır:

  1. SEFAR (Sayı) – Nicelik, varlıklar arasındaki ilişkiyi belirler.
  2. SİPUR (Söz) – Tanrı’nın kelamı, evreni oluşturan gücü temsil eder.
  3. SEFER (Yazı) – Tanrı’nın yazısı, evrenin bilgisiyle anlaşılır.

Kabbala’da, varlıkların en genel biçimlerine SEFİROT denir ve bu 10 sayısına tekabül eder.

Zohar’da ise şöyle yazılır: “Tanrı hiçbir şekilde betimlenemez ve tanımlanamaz. O, her şeyden çıkar, ama hiçbir şeyle nitelendirilemez. Tanrı sözleriyle evreni yarattı ve ‘Adam-Kadmon’ ile sözünü tamamladı.”

Kabbala, insanın arınma ve bilgi yoluyla kendini yetkinleştirip, gerçeğin bilgisini elde etmesinin mümkün olduğunu savunur ve insan, tüm eylemlerinde özgürdür, ancak bu özgürlük bir gizemdir.