Taklid-i Seyf nedir?

“Taklid-i Seyf”, Osmanlı padişahlarının tahta geçişlerini simgeleyen geleneksel bir merasim olup, kılıç kuşanma anlamına gelir. Bu merasim, padişahın tahta geçmesinin ardından yapılan umumi biat töreniyle birlikte gerçekleştirilen önemli bir geleneksel ritüeldir. Osmanlı padişahları, tahta çıkmadan önce kılıç kuşanarak, saltanatlarını simgeleyen bu anlamlı töreni yerine getirirlerdi.

Sultan Murad ve Taklid-i Seyf:

Sultan Murad, tahta geçişi sırasında Amasya’dan Bursa’ya doğru yola çıktığında, yanında bulunan adamlarıyla birlikte bu merasimi gerçekleştirecek hazırlıkları yapmıştı. Bursa’ya yaklaştıklarında, Sultan Murad’ı karşılamak için, Bayezid’in damadı olan Şeyh-i Mübarek Emir Buharı hazretleri ve halkı şehir dışında karşılamış, kendisi de Sultan Murad’a kılıç kuşatmıştır. Bu kılıç kuşanma, bir anlamda padişahın saltanatına ve yönetim yetkisine kavuştuğunun simgesel bir işaretiydi.

Fatih Sultan Mehmet ve Taklid-i Seyf:

Fatih Sultan Mehmet de tahta geçişi sırasında Akşemseddin hazretleri eliyle kılıç kuşanmıştır. Bu gelenek, yalnızca bir hükümdarın tahta çıkışı için değil, aynı zamanda onun manevi bir yol göstericisi tarafından da kutsanmış olmasının bir göstergesiydi. Akşemseddin gibi önemli dinî şahsiyetlerin katılımıyla yapılan bu merasim, padişahın halkın ve Allah’ın huzurunda hükümet etmek üzere göreve başlaması anlamına gelir.

Yavuz Sultan Selim ve Sonraki Padişahlar:

Yavuz Sultan Selim’den sonra gelen Osmanlı padişahlarının da benzer bir şekilde, teberrüken, Akşemseddin hazretleri veya onun vasıtasıyla kılıç kuşama geleneğini sürdürdükleri görülür. İstanbul’da, özellikle Hz. Eyyüb el-Ensari Türbesi’nde bu merasim yapılırdı. Hz. Eyyüb el-Ensari’nin türbesi, Osmanlı için manevi anlam taşıyan bir yer olup, kılıç kuşama gibi önemli törenlerin burada yapılması, hükümdarların manevi olarak da güç aldıkları bir nokta olarak kabul edilirdi.

Taklid-i Seyf, Osmanlı’da bir hükümdarın saltanata başladığını ilan ettiği, toplumsal düzende yeni bir dönemin simgesel bir yansımasıydı ve bu tören, padişahın halkıyla olan bağlarını güçlendiren ve saltanatın kutsallığını pekiştiren bir anlam taşıyordu.