Sürre Alayı ve Osmanlı’nın Hicaz’a Gönderdiği Yardımlar

Sürre, Arapça kökenli bir kelime olup “kese” anlamına gelir. Osmanlı İmparatorluğu’nda Sürre Alayı, özellikle Haremeyn’e (Mekke ve Medine) yapılan para ve erzak yardımlarını ifade ederdi. İlk olarak Sultan Çelebi Mehmet, Mekke ve Medine’ye bu tür bir yardım göndermiştir. Ancak, gönderilen sürre miktarı ve içeriği hakkında net bir bilgi bulunmamaktadır.

Sultan İkinci Bayezid, her yıl bir kez Mekke’ye, diğer yıl ise Medine’ye, ulema için 14 bin altın gönderme geleneğini başlatmıştır. Bu uygulama, Osmanlı’dan Haremeyn’e yapılan yardımların düzenli hale gelmesini sağlamıştır.

Yavuz Sultan Selim ve Sürre Alayı

Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi’ni başarıyla tamamlamasının ardından, Hicaz toprakları Osmanlı topraklarına katılmıştır. Mısır’da Mekke Şerifi Seyid Berekât, 13 yaşındaki oğlu Ebu Nâmi’yi, Peygamberin emanetleri ve Beytullah’ın anahtarlarıyla birlikte Mısır’a göndermiştir. Sultan Selim, bu durumdan oldukça memnun olmuş ve Ebu Nâmi’ye büyük saygı göstermiştir. Bu olay, H.923/M.1517 yılına tarihlenmektedir. Bu dönemde, Hicaz’ın tamamında ve Tihame bölgesinde, Yavuz Sultan Selim adına hutbeler okunmaya başlanmıştır.

Sultan Selim, Arafat’ta kendi adına hutbe okunması için, Mekke ve Medine halkına 200.000 altın (flori altın) ve hububat göndermiştir. Yardımın dağıtılmasını sağlamak amacıyla iki kadı ve Emir Muslihiddin adlı bir şahıs görevlendirilmiştir. Muslihiddin, aynı zamanda Osmanlı’nın ilk Hicaz valisi olarak kabul edilmektedir. Sultan Selim ayrıca, her yıl bu tür yardımların gönderilmesini ferman etmiştir.

“Sadakat-ı Rûmiye” Adı

Hicaz halkı, Yavuz Sultan Selim’in gönderdiği sürreyi çok beğenmiş ve buna “Sadakat-ı Rûmiye” (Rûm’un Sadakati) adını vermiştir. Daha önce Mısır’da Çerkeş Melikleri, “Sadakat-i Mısınye” adıyla benzer yardımlar yapmışlardı. Ancak Yavuz Sultan Selim’in göndermiş olduğu surreye gösterilen bu olumlu tepki, Osmanlı İmparatorluğu’nun Haremeyn’e verdiği önemin bir göstergesi olmuştur.

Bu uygulama, Osmanlı’nın Haremeyn’e olan ilgisini ve oradaki Müslümanlarla olan bağlarını pekiştiren önemli bir gelenek haline gelmiştir.