Osman Gazi’nin Oğlu Orhan Gazi’ye Nasihati

Osman Gazi, oğlu Orhan’a derin bir bilgelikle hem dünya işlerini hem de ahiret saadetini gözeterek davranması yönünde öğütlerde bulunmuş, Osmanlı Devleti’nin temellerini sağlam bir zemine oturtacak prensipleri dile getirmiştir. Bu nasihat, yalnızca bir baba-oğul konuşması değil, aynı zamanda devletin yönetimine dair bir rehber niteliği taşır:


“Akıbet gelir budur herkese,
Bâd-i fenâ bir civâne olsa.
Azm-i bekâ eylersem ben bu dem,
Devlet ve ikbal ile ol muhterem.”

Dünyanın geçici olduğunu, her insanın ölümle karşılaşacağını hatırlatır. Oğluna devletin bekâsı ve saadeti için gayret göstermesini öğütler.


“Çünkü senin gibi selef koymuşum,
Rihlet edersem bu cihandan ne gam.
Lîk vasiyet ederim, kuş kıl,
Gayrı nîmet-i dünyâyı feramuş kıl.”

Orhan’ın yerine geçecek bir varis olduğunu bilmenin huzuruyla bu dünyadan ayrılacağını ifade eder. Ancak ona dünya nimetlerini unutarak esas gayenin ahiret saadeti olduğunu hatırlamasını öğütler.


“Dilerim ey sahib-i ikbâl ve câh,
İtmeyesin cihânib-i zâhirine nigâh.
Adı ile bu âlemi âbâd kıl,
Resm-i cihad ile beni şâd kıl.”

Dünyevi ihtişam ve gösterişe aldanmamasını, dünya düzenini adalet ve cihat ile mamur etmesini ister.


“Rah-ı cihâd içre edüb ictihâd,
Memleket-i Rûm’da kıl adî-i vidad.
Eyle riâyet ulemâya temâm,
Tâki böyle emr-i şerîat nizâm.”

Osman Gazi, Orhan’a cihat yolunda gayret göstermesini, Anadolu’yu İslam ile aydınlatmasını ve ulemanın rehberliğini alarak şeriat düzenine uygun bir yönetim tesis etmesini tavsiye eder.


“Her nerede işidirsen ehl-i ilim,
Göster anâ rağbet ve ikbâl ü hilm.
Asâkir ve mâl ile gurûr eyleme,
Şer’-i şerîf ehlini dür eyleme.”

Bilginlere ve alimlere saygı göstermesini, onlara yakın olup öğütlerine kulak vermesini ister. Ayrıca, ordu ve mal varlığına güvenip kibirlenmemesi gerektiğini, şeriata bağlı kalmanın her şeyden üstün olduğunu hatırlatır.


“Şer’a dürür mâye-i şahî ve bes,
Şer’e muhalif işe itme heves.
Matlûbumuz dîn-i Hudâ’dır bizim,
Mesleğimiz rah-ı Hudâ’dır bizim.”

Şeriata uygun hareket etmenin bir hükümdarın esas dayanağı olduğunu, Allah’ın dinine hizmetin Osmanlı’nın asıl gayesi olduğunu belirtir. Osmanlı tahtını dünyevi bir dava veya kavgaya dayandırmaz.


“Yoksa kuru mihnet-i gavga değil,
Şâh-ı cihân olmayı dava değil.
Nusret-i dîn ordu çü maksad bana,
Maksadıma kasid yaraşur sana.”

Osman Gazi’nin hedefi, İslam’ın zaferidir; dünya saltanatı değil. Aynı hedefi Orhan’dan da bekler.


“Aleme in’amım âlem ede gör,
Memleket emrini temâm ede gör.
Şâh ki ihsân ile bigânedir,
Saltanat ismi anâ efsânedir.”

Osman Gazi, Orhan’a merhamet ve adaletle halkına hizmet etmesini öğütler. Bir hükümdarın, halkının huzuruna yabancı kalmasının, saltanatını anlamsız kılacağını vurgular.


“Hıfz-ı reâyâya çalış rûz u şeb,
Tâki karîn ola sana lutf-u Rab.”

Halkın huzuru ve refahı için gece gündüz çalışmasını ister. Böylelikle Allah’ın lütuf ve rahmetinin kendisiyle olacağını ifade eder.


Bu nasihat, Osmanlı’nın adalet, ahlak, ilim ve cihat temelleri üzerinde yükselmesinin rehberi olmuş, Osman Gazi’nin mirası olarak Orhan Gazi ve diğer padişahlara ışık tutmuştur.