Kudüs’ün Fethi
Muaz b. Cebel (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ona şöyle buyurdu:
“Ey Muaz, Allah bana Aris’ten Fırat’a kadar olan Sam bölgesini size nasip edeceğini bildirdi. O bölgenin halkı, erkekleri, kadınları ve dulları kıyamete kadar sınır bekçisi (murabit) olacaktır. Eğer biriniz, Sam sahillerinden birini ya da Beyt-i Makdis’i (Kudüs) seçerse, o kişi kıyamete kadar cihat halinde sayılır.”
KILIÇTAN DAHA ZALİM MERHAMET!
Hicretin 14. yılı, yani miladi 636… Peygamber Efendimiz (s.a.v.) vefatından dört yıl, Hz. Ebu Bekir’in (r.a.) ölümünden ise iki yıl geçmişti. Hz. Ömer (r.a.) hilafette ikinci yılını doldurmuştu. İslam orduları, Suriye, Irak, Filistin ve Mısır cephelerinde büyük zaferler kazanıyor ve Medine’ye zafer haberleri geliyor. Halk, yıllarca süren Bizans zulmünden sonra, İslam kahramanlarını birer kurtarıcı olarak karşılıyordu. Vergilerle, yokluklarla mücadele eden halk, İslam’ın adaletine ve merhametine yöneliyordu. İşte bu sebeple, bir Hristiyan rahip şu sözleriyle İslam’ın adaletini anlatıyordu: “Ey kılıçtan daha zalim merhamet!”
KUDÜS YOLUNDA İKİ GARİP YOLCU
İki yolcu, sadece bir bineğe sahipti. Birisi binecek, diğeri yürüyecekti. Sırayla bineceklerdi ve binek hayvanına adaletle muamele edeceklerdi. Kudüs’e doğru ilerleyen bu yolcular, bir efendi ile bir köleydiler. Efendi, kölesine, “Binme sırası senin, o zaman ben inmeliyim,” diyordu. Kudüs’e geldiklerinde köle hayvanın üstünde görünce halk saygıyla secde etmeye başladı. Ancak köle, “Allah’tan başkasına secde edilmez,” diyerek onları uyarmıştı. Efendisi, hayvanın yularını tutarak, şehre saygıyla girdi. Bu, müslümanların adaletinin ve merhametinin bir örneğiydi.
ZULMÜN HÂKİMİYETİ BİR ANDIR, ADALETİN HÂKİMİYETİ KİYAMETE KADAR
Kudüs’ün teslimi sırasında, Patrik Sophronius’un yaşadığı duygular çok derindir. Zalimler bir süre hüküm sürebilir ama adaletin zaferi ebedidir. Hz. Ömer (r.a.) Kudüs’e girdiğinde, oradaki halkın kaygıları, zulmün sona ermesiyle yerini adaletin varlığına bırakmıştı. Patrik Sophronius, “Zulüm bir anlık olabilir, ama adalet kıyamete kadar sürecektir,” diyerek müslümanların hakimiyetinin adaletini ve sonsuzluğunu kabul etti.
KUDÜS’ÜN İSLÂM TARAFINDAN FETHİ VE MERHAMETİN HAKİMİYETİ
Kudüs, Hz. Ömer’in (r.a.) adaletli yönetimi altında teslim alınırken, şehre kan dökmeden, sadece barış ve merhametle girilmiştir. Haçlılar, Kudüs’ü fethetmeye çalışırken kan dökmüşlerdi; ancak müslümanlar, bu toprakları sevgi, merhamet ve adaletle teslim almışlardır. Selahaddin Eyyubî, Kudüs’ü Haçlılardan geri almak için büyük bir savaş vermiştir, fakat kan dökmeden halkın zarar görmemesi için teslim şartları sunmuş ve şehri kan dökülmeden almıştır.
İSLÂM’IN MERHAMETİ VE HİZMETİ: YAHUDİLERE OLAN İLİŞKİ
Osmanlı İmparatorluğu, uzun yıllar boyunca Yahudilere adaletli bir yaklaşım sergilemiş, onları zulümden korumuştur. 1492’de İspanya’dan sürülen Yahudiler, Osmanlı topraklarında güven içinde yaşamışlardır. II. Bayezid, Yahudilere haklarını vermiş, onları adaletle kabul etmiştir. Ancak, sonradan Osmanlı’nın bölgede güç kaybetmesiyle, Yahudi nüfusunun Filistin’e yerleşmesi, Osmanlı tarafından engellenmiştir.
SONUÇ: BİR DEVLETİN HAKİMİYETİ VE İSLÂM’IN MERHAMETİ
Kudüs ve Filistin toprakları, İslam’ın merhametli yönetimiyle huzur bulmuş, ancak zamanla dış güçler bu topraklar üzerinde hak iddia etmeye başlamıştır. Bugün de Kudüs, tekrar özgürlüğüne kavuşmayı ve adaletle yönetilmeyi beklemektedir. Müslümanların merhameti, zaferi ve adaleti tarih boyunca dünyaya örnek olmuştur ve bugün Kudüs’te hâlâ bu merhametin izleri bulunmaktadır.