Ahmed Şiranlı [Şiranî] kimdir?

Son Osmanlı döneminin önemli alimlerinden biridir. II. Abdülhamit, İttihat Terakki ve Cumhuriyet devrini yaşamış olan Ahmed Şiranî, uzun yıllar süren ilmi çalışmalarıyla tanınmış ve farklı medreselerde öğretmenlik yapmıştır. Şeyhülislam aleyhine kaleme aldığı makalesi nedeniyle büyük sıkıntılar yaşamış; hapis ve para cezasına çarptırılmış, maaşı kesilmiştir. Bediüzzaman Said Nursi’nin de üyesi olduğu Darü’l-Hikmet-i İslamiye’de önce katip olarak görev almış, ardından üyelik pozisyonuna yükselmiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında da kamu görevinde bulunmuş, ancak medreselerin ve imam hatip okullarının kapatılmasının ardından eğitim hayatını sonlandırmış ve bir süre yayıncılıkla ilgilenmiştir.

Memleketinden dolayı Şiranî olarak tanınan Ahmed, Risale-i Nur’da iki defa anılmakta (Emirdağ Lahikası s. 144, Kastamonu Lahikası, s. 152). Bir yazısında “Ahmed Şirvanî” olarak anılsa da, bu yanlışlıkla yazılmış olup doğru ismi Şiranî’dir. Risale-i Nur’da, aralarında Ahmed Şiranî’nin de bulunduğu bazı İstanbul ulemasının bu eserlere karşı gösterdiği takdir ve teveccüh belirtilmiştir.

Ahmed Şiranî, 1879 veya 1880 yılında Gümüşhane’nin Şiran kazasına bağlı Karaca köyünde doğdu. Ziraatle uğraşan Mahmut Ağanın oğlu olarak dünyaya gelmiş ve medresede eğitim görerek, 1909’da Hicri 1327 yılında mezuniyetini tamamlamıştır. Bir yıl sonra Medresetü’l-Kuzât’a girerek, kadı yetiştirme eğitimine devam etmiştir.

1912-1913 yıllarında Fatih Camiinde ders vermeye başlayan Ahmed Şiranlı, 1914’te Medresetü’l-Kuzât’tan mezun olmuştur. Aynı dönemde, Şeyhülislam’a yönelik eleştirileri sebebiyle hapis cezası ve para cezasına çarptırılmış, maaşı kesilmiş ve yaklaşık iki yıl sonra maaşı tekrar bağlanmıştır.

1918 yılında Darü’l-Hikmet-i İslamiye Birinci Sınıf katipliğine atanmış, 1919’da Ceride-i İlmiye’nin müdürlüğüne getirilmiştir. Bu görevde fazla kalmadan 1919 yılında istifa etmiştir. Aynı yıl Sahn Medresesi’nde fıkıh müderrisliğine atanmış ve burada da bir süre öğretmenlik yapmıştır. 1922 yılında Darü’l-Hikmet-i İslamiye üyeliğine atanmış ve 1923 yılında, yeni kurulan hükümetle birlikte dini görevleri yerine getirecek vaiz ve imam gibi görevlilerin yetiştirilmesi amacıyla kurulan Medresetü’l-İrşad müdürlüğüne atanmıştır. Ancak 1924’te medreselerin kapanmasıyla tekrar görevinden uzaklaşmıştır.

1925’te Konya’daki İmam Hatip Okuluna müdür olarak atanmış, ancak okul 1926’da kapatılmıştır. Sonrasında bir süre yayıncılıkla ilgilenmiş, çeşitli dergiler çıkarmıştır. Ayrıca, İstiklal Mahkemelerinde yargılanıp aklanmıştır. 1942 yılında vefat etmiştir.

Bediüzzaman ile olan yakın ilişkisi, özellikle Darü’l-Hikmet-i İslamiye’deki görevleri sırasında pekişmiştir. Risale-i Nur’un yayıldığı dönemde, bazı medrese mensuplarının bu eserlere karşı olumsuz tutum sergilemelerinin sebeplerini araştıran Bediüzzaman, bu kişilerden bazılarının devlet görevleri nedeniyle bu durumu benimsediklerini belirtmiştir. Ancak, İstanbul alimlerinin Risale-i Nur’a olan ilgisi ve takdiri de Bediüzzaman tarafından sıkça vurgulanmıştır.

Bediüzzaman, Ahmed Şiranî ve diğer İstanbul alimleri için şu sözleri dile getirmiştir: “Merhum Fetva Emini Ali Rıza ve merhum Ahmed Şirani gibi zatların hatırı için, biz İstanbul hocalarına dostuz, onlardan gücenmeyiz” (Emirdağ Lahikası, 1997, s. 144). Bu tür ifadeler, Risale-i Nur’un İstanbul alimleri arasında kabul gördüğünü ve onlarla iyi ilişkiler kurulduğunu göstermektedir.